Selülit, özellikle yaz aylarında bayanların gündemine gelen ve tedavisi için her türlü fedakârlığa katlanılan, çağımızın kaçınılmaz estetik sorunlarından biri haline gelmiştir. Neden bayanlar için bu kadar önemlidir, erkeklerde selülit olmaz mı? Tabii ki olabilir. Ancak genetik yapı ve deri altı kollajen liflerinin özelliği nedeniyle, erkeklerde görülme sıklığı çok azdır. Önemli bir hormonal düzensizlik olmadığı sürece, erkeklerde son derece nadir görülür. Yani selülit, ağırlıklı olarak bayanların sorunudur. Bazen sadece bu yüzden bayanlar, deniz mevsimini yay-lalarda geçirmeyi tercih edebilirler. Yazılı ve görsel medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla, bacaklarında ve kalçalarında selülit sorunu olan bazı ünlü sanatçılar, gözden ve paparazilerden uzak tatil ya-pabilmek için akla hayale gelmeyen yön-temler icat edebiliyorlar. Sonuç olarak, kendisine bakan ve fiziksel görünümüne dikkat eden bayanlar için selülitin varlığı bazen önemli bir sorun, hatta kabus olabilir.

Peki bu sorun kadınlar için bir kader midir? Selülit oluşmadan önce önlem alınamaz mı? Selülit oluştuktan sonra bu sorundan tamamen kurtulmak olası mıdır? Tedavi yöntemleri nelerdir?

Selülit, derinin üst tabakalarında bulunan, trabekulalar denilen kollajen lifler içerisine yerleşmiş yağ dokusunun ödemine (şişme) bağlı olarak gelişir ve deri üzerinde kollajen liflerinin yapısı ve organizasyonu, erkekte ve kadında genetik farklılıklar gösterir. Bu yüzden selülite bağlı problemleri erkeklerden daha çok kadınlarda görmekteyiz. Selülit basamaklarının gelişmesinde, genetik geçişin yanısıra, kişinin hormonal yapısının da etkili olduğu bir gerçek. Bu yüzden, kadınların ergenlik çağında, gebelik döneminde ve nihayet menopoz döneminde selülit sorunları en üst seviyeye çıkıyor. Selülit gelişmesindeki diğer faktörlerden ikisi, çevresel faktörler ile yaşam biçimi ve gündelik alışkanlıklardır. Aşırı yağlı “fast food” tarzında beslenme biçimi, aşırı tuzlu ve tatlı beslenme, hamur işi, sigara, alkol, kafein, gazlı içecekler gibi daha birçok sağlıksız beslenme ürünü, selülitin oluşmasından, yerleşmesinden, tedaviye direnç göstermesinden sorumlu olabiliyor.

Selülit, daha çok kalçalarda ve bacaklar da sorun olarak karşımıza çıkıyor. Tedavi seçeneklerini sıralamadan önce, alışıla gelmiş yaşam tarzının değiştirilmesinin önemli kural olduğunu vurgulamamız gerekir. Öncelikle beslenme alışkanlıkların değiştirmemiz gerekir. Karbonhidrat yerine, protein ağırlıklı ürünler tüketilmelidir. Gıdalar seçilirken özellikle yeşil sebzeler ve meyveler tercih edilmelidir. Günde e az 1,5-2 litre su içilmeli ve düzenli spor yapmak, alışkanlık haline getirilmelidir.

Bu şekilde bir ritim yakalandığında, mevcut olan selülitlerden kurtulabilmek için nasıl bir profesyonel yardım alınabilir? Ilık bir duş almak veya sorunlu bölgeye aralıklı buz uygulamayı alışkanlık haline getirmek bu konuda yapılacak en basit ve en etkin yaklaşımlardan birisidir. Selülitin oluşma mekanizmasında, cilde yakın olan kollajen liflerin içine hapis olmuş yağ dokusunun şişmesi söz konusu olduğundan, bu şişmeyi giderici yaklaşımlar selülit tedavisinde etkili olacağı açıktır. Bu tedaviler içerisinde uygulanacak olan en basit yöntem, günlük alınacak masaj seansları olabilir. Buradaki amaç, deri altı yağ dokusundaki kan akımını ve lenfatik dolaşımı hızlandırmak suretiyle, su tutmuş yağ dokusundaki suyu uzaklaştırmaktır. Böylece deri üzerindeki, portakal kabuğu görünümünden kişiyi kurtarma mümkün olabilir. Bu tedavi için geliştirilmiş cihazlar içinde en yaygın kullanım alanı bulan alet, LPG dir. LPG ile sorunlu bölgeye dışarıdan hem vakum hem de masaj yapmak mümkün olabilmektedir. İşlem sırasında bölgesel lenf drenajı sağlanarak, yağ dokusundaki ödemin bir miktar azaltılabilmesi mümkün hale gelmektedir. Yine bu bölgedeki ödemli yağ dokusuna etkili olan diğer bir yöntem lazer” uygulamalarıdır. Cilt altı yağ dokusuna lazer uygulanarak, trabekulalar içerisindeki yağ dokusunun bir miktarı eritilerek, kollajen lifler arasına sıkışmış ve yükseklik yapan yağ dokusunda azalma sağlanabilir. Böylece selülite bağlı görünümün düzeltilmesinde bir miktar fayda sağlanabilir. Benzer uygulamalardan birisi de “uItrasonik” yaklaşımdır. Bu yöntemde ses dalgalarıyla hedef bölgedeki yağ dokusuna ulaşmak tercih edilmiştir. Amaca yönelik en yaygın işlem “radyofrekans” uygulamalarıdır. Radyofrekans uygulamaları ile deri altına belli miktarlarda ısı verilerek, yağ dokusu kitlesinin kontrollü olarak azaltılması amaçlanmaktadır. Tabii bu uygulamalar tek seanslı uygulamalar değildir. Ancak belli periyotlarla tekrarlandığında etkili olması söz konusudur.

Selülit tedavisinde yer alan basit yaklaşımlardan birisi de sorunlu bölgeye bazı kremlerin ve jellerin uygulanması yöntemidir. Bu alanda dünyaca ünlü kozmetik firmalarının önerdiği birçok ürün piyasada yer almaktadır. Oldukça pahalı ve iddialı olan bu ürünlerin kalıcı etkinliği, hala tartışma konusudur. Tabii bilinçli ve bir doktor kontrolünde uygulandığında, sınırlı iyi sonuçların alınması mümkün olabilir.

Ancak genellikle bu alanda harcanan paranın karşılığının alındığını iddia etmek en azından iyimserlik olur kanısındayım.

Düzenli spor yapmak ve bilimsel diyet uygulamak, selülit tedavisinin olmazsa olmaz kuralları arasında yer almaktadır. Gıda rejimi, su açısından zengin, tuz açısından zayıf olmalıdır. Proteinden zengin bir diyet önerilir. Proteinin ödemi önleyici ve iştahı azaltıcı bir rölü vardır. Sigara ve alkolden uzak durulmalıdır. Sigara, damarları büzmek suretiyle bölgesel kan ve lenf dolaşımını yavaşlatarak olumsuz bir etki yaratır. Alkol de kanda yağa dönüşerek vücutta birikmesine neden olur. Ayrıca kabızlık ve sindirim bozuklukları da selülit yapabilir. Bu gibi durumlarda, posalı ve lifli yiyecekler tercih edilmeli, gerekirse kabızlık ilaçları kullanılmalıdır.

Selülit, deri altı yağ dokusunu ilgilendiren bir sorun olarak değerlendirildiği için, tedavi seçenekleri içerisinde mezoterapiyi önerenler de yer almaktadır. Mezoterapi uygulamaları ile deri altına çeşitli ilaçlar ve vitaminler enjekte edilmektedir. Ağır bir diyet eşliğinde yapılan mezoterapi uygulamalarının, selülit tedavisindeki etkinliği hala bilimsel olarak tartışma konusudur. Selülit tedavileri içerisinde, bölgeye korse ve elastik bası giysisi uygulamalarından da bahsedilebilir. Ancak diğer tedavi yöntemlerinden bağımsız olarak tek başına yapılan bu tür uygulamaların başarılı olmadığı gösterilmiştir.

Tedavide en son yöntem olarak “ulrtasonik yüzeysel liposakşın”dan bahsetmek istiyorum. Bu yöntem; ses dalgalarıyla, deri altı yağ dokusuna ulaşarak, küçük odacıklar (trabekülar) içerisine hapsol- muş yağ dokusu hücrelerinin patlatılması ve erimiş yağ dokusunun vakum yardımıyla bölgeden uzaklaştırılması esasına dayanır. Ancak bu tekniğin uygulanması deneyim ve bilgi birikimi gerektirir, ince kanüllerle, sadece deri altındaki lokalize yağ dokusuna ulaşılması ve kontrollü bir biçimde işlemin başarılması gerekir. Aksi takdirde, özensiz ve bilinçsiz yaklaşım sergilendiğinde bazı komplikasyonların oluşması kaçınılmaz hale gelecektir.

Bu yöntemin selülite yönelik tüm diğer uygulamalara göre en önemli üstünlüğü, sonuçlarının kalıcı olmasıdır. Yöntemin diğer bir avantajı da, bu yaklaşımla bir taraftan fazla yağ dokuları azaltılırken, diğer taraftan ihtiyaç duyulan bölgelere aynı anda yağ dokusu enjeksiyonları yaparak (lipofiling), çukur olan bölgelere de müdahale etme şansı yaratmasıdır. Uygulamadan sonra belli bir müddet korse kullanılması önerilir. Daha geç dönemde tedavinin masaj ve LPG ile kombine edilmesinin, optimal sonuçların alınmasına katkı sağlayacağı açıktır